Bugün âhirzaman fitneleri zuhûr etti. Şeytanın mallara ve evlâtlara ortak olduğu günler geldi. Kredi kartlarının düşüncesizce kullanılması sebebiyle, pek çok kimsenin faize bulaştığı bir zamandayız.
Sadece kazanç ve rızık noktasında değil,
kadın-erkek ihtilâtları, karma karışık lâubâlîlikleri, göz, kulak ve
gönül münâsebetlerinde haram-helâl ölçülerine dikkatsizlik, had safhaya
ulaştı. Ailevî yıkıntılar arttı, boşanmalar çoğaldı. Nesiller sahipsiz
kaldı. Böyle bir zamanda helâli aramak ve bulabilmek, dünkünden çok daha
zor, fakat buna dikkat etmek, dünkünden çok daha mühim…
Çünkü kazanç ve gıdanın helâliyetine
dikkat etmeksizin, kulluk vazifesini hakkıyla edâ edebilmek mümkün
değil. Zira ibâdetlerin kıvam ve kabulü de helâliyeti gözetmekle mümkün;
HAYATIMIZ HELÂLE BAĞLI
Eğer dikkat edilirse, müşâhede olunur ki Cenâb-ı Hakk’ın kullarına verdiği ilâhî talimatlar, birbiriyle tenâsüb içindedir.
Helâl lokma, ibâdette huşûu artırır.
Huşû içindeki bir ibâdet de kulu ahlâksızlıktan ve kötülükten alıkoyar.
Kötülükten alıkonan bir kimse ise helâli
arar, helâli gözetir, onun ibâdete olan iştiyâkı daha da artar. Böylece
saâdet ve huzur içinde bir ömür sürer.
Aksini düşünürsek;
HELÂL-HARAM GÖZETMEYEN KİMSE
Helâl-haram gözetmeyen kimse, ne yapsa
ibâdetten zevk alamaz. Bu hâl üzere ibâdeti zâhiren yapsa da, bu namaz
kötülükten alıkoyacak kıvamda olmaz. Kötülük ve ahlâksızlık kişiyi yine
harama dûçâr eder… Fâsit daire hâlinde döner durur. Bu bedbaht kişi de; «Niye olmuyor, niye ibâdetten zevk alamıyorum? Seherlerin feyzinden uzakta kalıyorum…» diye yakınır durur. Zevk alamaz çünkü helâl; ibâdette huşuun ilk şartıdır.
NAMAZDA HUŞU NASIL SAĞLANIR?
Bahâüddîn Nakşibend kuddise sirruh’ya sordular:
“–Bir kul, namazda nasıl huşûa erer?” O da cevâben;
“–Dört şeyle!” buyurup şunları beyân etti:
- Helâl lokma,
- Abdest sırasında gafletten uzak durmak,
- İlk tekbîri alırken kendini huzurda bilmek,
- Namaz dışında da Hakk’ı asla unutmamak; yani namazdaki huzur, sükûn ve mâsiyetten uzakta durma hâlini namazdan sonra da devam ettirebilmek.
Birinci ve dördüncü maddeler, bütün ömrü
ihâta eden hâl ve tavrı işaret etmektedir. Hayat ile namazı birbirinin
aynası hâline getirmektir. Ticarî, iktisâdî hayatında helâl-haram
gözetmeyen, kul hakkını çiğneyen bir kişinin bu rezil hâli, namazına da
yansır. Diğer taraftan namazda huşû ve huzur sahibi bir kişinin, çarşı
ve pazardaki tavrı da mutlaka zarâfet, dürüstlük ve güzellik içindedir.
Eğer değilse, «görünen ile olunan» hâller arasında tenâkuz var demektir.
EKMEĞİNİ NEREDEN KAZANIYORSUN?
Nitekim bu hakikati beyân eden Süfyân-ı Sevrî Hazretleri;
“Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helâlliği nisbetindedir.” buyurmuştur.
Bir gün kendisine;
“–Efendim! Namazı birinci safta kılmanın
fazîletini anlatır mısınız?” dediklerinde de helâl lokmaya dikkat
çekmiş ve şu cevabı vermiştir:
“–Kardeşim! Sen ekmeğini nereden
kazanıyorsun, ona bak! Kazancın helâl olduktan sonra, hangi safta
dilersen orada namazını kıl; bu hususta sana güçlük yoktur.”
0 yorum:
Yorum Gönder