Kelime-i tevhîd, Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir varlığın olmadığını ilan etmektir. Bir anlamda fâniliğin içine girmek ve hakikatte “Bâkî” olanın ancak Allah olduğunun şuur ve idrâkine ermektir.
KELİME-İ TEVHİD NEDİR?
لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ الْمُبِينُ
“Bütün saltanat ve hükümranlık
kendisinin olan (Melik) ve apaçık yegâne hakikatin ta kendisi olan
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.”
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ صَادِقُ الْوَعْدِ الْأَمِينُ
Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Allah Teâlâ’nın, vaadinde sâdık ve güvenilir bir Rasûlüdür.
Kelime-i tevhîd,
Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir varlığın olmadığını ilan etmektir.
Bir anlamda fâniliğin içine girmek ve hakikatte “Bâkî” olanın ancak
Allah olduğunun şuur ve idrâkine ermektir.
ÎMÂNIMIZI NASIL YENİLERİZ?
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâb-ı kirâma hitâben:
“–Îmânınızı yenileyiniz!” buyurdu.
Ashâb-ı kirâm:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü, îmânımızı nasıl yenileyelim?” diye sordular.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:
“–«Lâ ilâhe illallâh» sözünü çokça söyleyiniz!” cevabını verdi. (Ahmed, II, 359; Hâkim, IV, 285/7657)
KELİME-İ TEVHİD KALPTE YER ETMELİ
Kelime-i tevhîd, sadece lafızda
kalmamalı, mutlaka kalpte yer etmelidir. Vahdâniyyet-i ilâhiyye, engin
bir tefekkür ve şuurla gönle tam bir şekilde işlemelidir. Tevhîd inancı,
eksik telâkkîlerle bir yara almamalıdır. Zira kalp, nefsâniyetin
işgaline mâruz kalırsa, tevhîd anlayışı da yaralanacaktır. Bu itibarla
kalbin, nefsin şirretinden ve hoyratlığından korunması gerekiyor.
Seherde çekilen kelime-i tevhîdlerin mânâ ve muhtevâsının gündüzlere de intikâl etmesi lâzımdır. Gündüz ne kadar “Lâ ilâhe”nin mânâsıyla yoğrulup mâsiyetten uzaklaşabiliyor ve “İllallâh”ın muhtevâsına girip Cenâb-ı Hak’la beraberliği temin edebiliyoruz? “Muhammedün Rasûlullâh”ın
hakkını verme adına, Efendimiz’i ne kadar örnek alabiliyoruz? İşte
kelime-i tevhîdlerimiz, gönlümüzde böyle telkinlere vesîle
olabilmelidir.
“LÂ İLÂHE” NE DEMEK, “İLLALLAH” NE MANAYA GELİYOR?
Cenâb-ı Hak, kelime-i tevhîdi yaşamamızı, Zât-ı ulûhiyetini sevmemizi istiyor. Bunun için de “Lâ ilâhe”
diyerek, bilhassa kalpte putlaşmaya başlayan her ne var ise reddetmek
ve kalbi onlardan bütünüyle boşaltmak gerekiyor. Zira Rabbimiz,
nefsimizin veya başkalarının putperesti olmaktan, yani zâhir ve bâtın
bütün putperestliklerden sıyrılmamızı istiyor. “İllallâh” diyerek de kalbin yalnız Cenâb-ı Hakk’a tahsîs edilmesi gerektiğini bizlere hatırlatıyor.
Kelime-i tevhîdi kâmil mânâda yaşayabilmenin neticesi, Rabbimizin cemâl sıfatlarının üzerimizde tecellî etmesidir.
KELİME-İ TEVHİD’İ YAŞAMANIN NETİCESİ
Meselâ “er-Rahmân” ismi
bizde tecellî edecek olursa, merhametimiz âmm/umûmî ve şâmil/kuşatıcı
olur. Yani Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta bakış tarzı kazanır ve
şefkatimizi yalnız kendimize ve yakınlarımıza değil bütün yaratılmışlara
karşı göstermiş oluruz.
“el-Afüv” sıfatı
tecellî ederse, Allâh’ın kullarının bize karşı işlemiş oldukları kusur
ve hatalarını kolayca affetmek mümkün hâle gelir. Îmân edenlere karşı
gönlümüzde bir kin ve intikam duygusuna yer kalmaz.
“el-Vedûd” ismi tecellî ederse, müseccel Allah düşmanları hariç, herkese ve her şeye karşı derin bir muhabbet besleriz.
Hülâsa seherde başlayan tevhîdin
rûhâniyeti önce gönüllerimizi ve sonra da gece ve gündüzümüzü ihâta
ederse, son nefesimiz, yâni dünyadaki her şeye büyük vedâ, kelîme-i
tevhîdin rûhâniyeti ile -inşâallâh- bir şeb-i arûsa dönüşür.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Yolculuğu, Erkam Yayınları
0 yorum:
Yorum Gönder